23 Ocak 2016 Cumartesi

Özlemler Kumpanyası - 1

Türkiye uzun yıllardır süregelen siz adına siyasi, ekonomik, toplumsal deyin ben sağlık, adalet, eğitim, insan hakları, ifade özgürlüğü, emeğin sömürüsü gibi daha pek çok sorunlar yumağı içinde ezilen halkı ile özdeşleşmiş durumda diyeyim. Tüm bunlardan beslenen siyasi iktidara, güdümlü medyaya, mahalle baskısına, omurgasız insanlara rağmen özlenesi ülke Türkiye...

İnsan her zaman olmasa da kimi zaman zeytin, badem, kayısı, şeftali, kiraz ağaçlarını, üzüm bağlarını, çay veya fındık bahçelerini, buğday olsun arpa olsun sapsarı tarlaları görmek istiyor. Toprağı işleyenlere "kolay gele" demek istiyor. Yolunu kaybettiğinde falanca yola nasıl çıkarım diye sorduğunda seni sofrasına davet eden yurdum insanı ile laflamak geçer içimden. Peki, sıcağın altında toprakla ve geçmişle haşır neşir olan kendimize ne demeli? "Yeni bir şeyler var mı?" diye sorulduğunda, "yok bizde her şey eski" demek isterim; ama bir türlü o şaklabanlığa yapamam.

Ansızın eve baskın yapan dostlarına heyecan ve telaşla hazırladığın sofraları unutmak ne mümkün? "Acaba koyun peyniri mi, yoksa tam yağlı inek peyniri mi koysak sofraya?"gibi sorular sonrasında her iki peynir de sofraya konulur. Dostlarla mutluluğa içerken, aklınıza yarın öbür gün annenizle, babanızla, kardeşinizle tokuşturacağınız kadehlerin hazırlandığı sofranın planını kurmak gelir. Sofralardan kalkılır da boş durulur mu? Herkesle farklı şeyler yaptığın gibi herkesle aynı şeyi yapmak bambaşka bir haz verir insana. Henüz daha bozulmamış denizlerde hep beraber denize dalmak istersiniz ve dalarsınız sevdiklerinizle birlikte... Ahtapot orada tek başına takılırken, birkaç zargan geçer önünüzden. Karagözler henüz küçük ve sürü halindedirler, kefaller suyun üzerinde kayıkla gezintiye çıkmış havasındadırlar. Ya deniz yıldızları... Kızılın en nefis rengi yarışmasına güneşin batışı ile katılsa olur hani, o biçim etkileyici. O sırada sevgilinle el ele tutuşmuşsundur hali ile... Denizin kokusu başka, yaydığı haz bambaşka iken mutluluktan havalara uçarsınız

Kimilerinin köhne diyerek yüzüne bakmadığı sokaklar vardır yurdumda. Halbuki ne anıları vardır o sokakların, o sokaklara bakan ahşap veya taş evlerin. İnsanın hissiyat duymaması için ruhsuz olması lazım. Kim bilir kimler daktiloları ile aşk romanları yazdı. Üstelik o daktilonun sesine tüm mahalle maruz kalmış ve sabahlara dek gözüne uyku girmeden yatakta bir sağ bir sola dönen ahali sabah işe gitmiştir. Akşam işten geldiklerinde ise içinde kendilerini buldukları kitabı hep birlikte okumaya başlamışlardır belki de. Başka bir sokak ise bir opera sanatçısının provaları sonucunda kapı komşuları ile yaşadığı tartışmalara veya unutulmaz aşklarına şahitlik etmiştir. Öteki "köhne" sokaklar ise tarihin notlarına düşen kıyımlara sahne olmuş olabilir.

İnce belli bardakta koyu bir çayı içmenin hele de yanında bir gevrek ve peynir varsa güne zımba gibi başlarsın. Ellerin cebinde sokakta gezerken birilerine bir şeyler satmaya çalışan işportacıların "gel abi, gel abla" sesleri ile silkelenirsin. Hani sende bir uğrar bakarsın ne satıyormuş bu mübarek diye. Şanslıysan "eski alırım bakır alırım, eskiciiii" sesi ile eski günlerine dönersin. Telefon çalar ve vapura yetişmeye çalışırsın acele ile. En güzel acele hep böyle olsa keşke dedirten cinstendir vapur yolculuğu. Gevrek alır martıların da hakkı vardır dersin. İnersin vapurdan telefonun ucundaki diğer şahsına münasır zat ile eski kitapçıları gezersin. Sahaf sahaf dolaşırken üzerine kitap kokusu siner. O gazla derse girersin. Ders sonrası bir kahve içersin ve hadi bakalım kütüphaneye. Yazarsın, okursun bazen de sıkılırsın; ama en önemlisi mutlusundur.

28 Kasım 2015 Cumartesi

Çikolata Tadında Hatıralar

Geçen hafta çıktığımız Belçika seyahatimizde Brüj, Gent ve Brüksel şehirlerini gezdik. Kanallar şehri Brüj, dinamik üniversite şehri Gent, terör olaylarının gölgesindeki Avrupa Birliği ve Belçika başkenti Brüksel...

                                                Marie ve Roland'ın Rengarenk Dükkanları

Hemen hemen her türlü gezi sitesinde yer alan nerede ne yapılır, ne edilir, neresi gezilir veya ne yenilir içiliri anlatmak yerine tanıştığımız birkaç güzel insanı anlatmak istiyorum.
Masal şehri, rüya şehri veya hayaller şehri diyebileceğimiz Brüj'de küçücük çok sıcacık bir dükkanı işleten Marie ve Roland çiftinden söz etmek istiyorum. 
Dikiş makinesinin sesi geliyor dükkana ayak basarken, buz gibi havada elle örülmüş atkılar bereler ısıtıyor içimizi, yumuşak bir müzik sesi canlandırıyor buz kesen bedenimizi ve ettiğimiz sohbet doyuruyor ruhumuzu. İngilizce başlayan sohbetimiz yerini bazen Türkçe'ye bıraksa da asıl konuştuğumuz bize ait olan o sımsıcak gönül dili. Roland'ın dediği gibi; "Önemli olan nereli olduğumuz veya nerede yaşadığımız değil, önemli olan kafa kafa..." Bu tatlı sohbeti ederken bir an için nerede olduğumuzu hatırlasak da, bir bakmışız sohbet bizi Çanakkale'ye götürmüş, laflar bazen Roland'ın hatırladığı İç Anadolu bozkırına, Karadeniz', Akdeniz ve Ege'ye gidiyor. Dünya döndükçe biz de bir İstanbul'a bir Freiburg'a alıp başımızı gidiyoruz. İsimler, renkler, dinler, lisanlar anlamını yitirir oluyor gönül dilinden konuştukça. Roland 76 yaşında; ama derler ya ruhu genç, aynen öyle güçlü ve genç. Acayip bir mutluluk sarıyor içimizi, sanki çok yakın bir dostumuzla sohbet ediyoruz. Roland'ı davet ediyoruz Çanakkale'ye ve bizi nerede bulabileceğini biliyor artık, tıpkı bizim O'nu ve Marie'yi bulabileceğimiz gibi. Dükkandan çıkmak istemiyoruz, kalıp makinesinin başında işine dört elle sarılışını izlemek istiyoruz. Zamana yenik düşüyor ve ayrılmak durumunda kalıyoruz rengarenk dükkandan. Arkamızda müthiş bir Brüj hatırası bırakarak tren garına doğru yürümeye koyuluyoruz...
Tren istasyonundan Gent'e doğru yola koyuluyoruz. Gent şehrini birkaç saat içinde gezdikten sonra akşam Brüksel'e ayak basıyoruz. Ertesi gün tüm müzelerin kapalı olduğu az sayıda işletmenin açık olduğu Avrupa başkentini silahların gölgesinde gezerken karşımıza bir sanat galerisi beliriyor. Dışarıdan içeriye göz atarken sanatçının sürrealist fırça darbelerini görebiliyorduk. Sanat eserlerine dışarıdan bakarken içeriye girmek gibi niyetimizin olmadığı anda fırça darbelerinin sahibi Valentin bizi içeriye davet ediyor. İçeri girdiğimizde Sürrealizm ve Salvador Dali etkilerini gördüğümüzü anlatmaya çalışırken Valentin Da Vinci'den de etkilendiğini anlatıyor bize. Brüksel'de yaşayıp yaşamadığımızı merak ediyor. Türkiye'den geldiğimizi söyleyince, "Merhaba Komşu" diyor. Ben de birkaç Bulgarca sözcükle karşılık veriyorum O'na. 


                                                                            Roland ve Biz

Sofya doğumlu Valentin yaklaşık 23 yıldır İspanya'nın Malaga şehrinde yaşıyormuş. Sanatından, eserlerinden, Bulgaristan'dan, Türkiye'den bahsederken belki bir gün Malaga'daki stüdyosunu ziyaret edebileceğimizi söylüyoruz. O da gayet mutlu bir şekilde "Neden Olmasın?" diyor. Freiburg'ta geçici süreyle yaşadığımızı söyleyince hemen Scwarzwald'ten bahsediyor bize. Stuttgart'a çok yakın olan Herman Hesse'nin doğum yeri Calw'de iki defa sergi açtığını anlatıyor. Tüm bu sohbetler esnasında bir adet eserini satın alan kişilerle de sohbet etmeyi ihmal etmeyen Valentin bizi İspanyol eşi Charo ile tanıştırıyor. Kendisi Bulgarca öğrenmiş ve benim orada doğduğumu öğrenince benim de Bulgarcayı bilip bilmediğimi soruyor. Eşi Valentin gibi nazik, zarif bir hanımefendi. Biz sergiyi bir yandan gezip bir yandan sohbet ediyoruz, eserler de sohbet kadar iç açıcı ve dikkate değer. Kaldığımız sürenin sonuna gelirken bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmiyoruz. Brüksel'i silahların gölgesi yerine sanatı ile hatırlatacak Valentin Kovatchev'e sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.


                                                                        Sergiyi Gezerken


Valentin & Charo Çifti ve Biz


26 Temmuz 2015 Pazar

Gezdim Gördüm ve Yaşadım - Freiburg

Rathaus Platz

Rathaus Platz

Şehir İçindeki Kanallar

Münster Platz - Her Gün Pazar Kurulur Bu Meydana

Çakıl Taşları ile Nakşedilmiş Kaldırımlar ve O Kaldırımdaki Dükkanların Sembolik İfade Biçimlerine Bir Örnek - Optik Mağazası 

Markthalle- Dünya Mutfakları Birarada

Münsterplatz - Katedral ve Pazar Yeri

Çakıl Taşlı Yollar

StuSie - Seepark'taki Öğrenci Yurdu

KG I Binası içindeki Amfilerden Bir Tanesi - Freiburg Üniversitesi

Klasik Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesi

St. Georgen - Bağcılık ve Şarap Gezisi

Freiburg Alt Stad - Kapı Giriş ve Çıkışı

Münsterplatz'a çıkan dar bir sokak

Jazz Hause

Arkeoloji Müzesi

Augistiner Müzesi

Augistiner Müzesi

Seepark

Demir Kule - Kara Orman

Demir Kule - Kara Orman

Demir Kule - Kara Orman

Demir Kule - Kara Orman

Yurt Odası

Seepark

Seepark

Seepark

Seepark

Seepark

Maden Müzesi

Kara Orman

Mensa - Öğrenci Yemekhanesi

Münsterplatz - Müzik Festivali Dönemi

Münsterplatz - Müzik Festivali Dönemi

Su Kanalı ve Çocukların Eğlencesi Yelkenli

Freiburg Üniversitesi Müzesi

Freiburg Üniversitesi Müzesi

Freiburg Üniversitesi Müzesi

Freiburg Üniversitesi Müzesi


Freiburg Üniversitesi Müzesi

StuSie Seepark - Yurt Binası

Freiburg - Dreisam

Freiburg Altstad - Bir Zamanların Giriş Çıkış Kapısı - Şimdiki McDonald's

Demir Kule - Kara Orman

Demir Kule - Kara Orman

Demir Kule - Kara Orman

Stadgarten

Stadgarten

Stadgarten

Eschholzpark

Herz-Jesu-Kirche

Bahnhof

Freiburg Üniversitesi - KG I Binası

Bibliothek

 Hangi Avrupa Ülkesinde Yolunu Kaybetmek İsterdin? A. Andorra B.  Liechtenstein C. San Marino D. Monaco E. Luxembourg F. Malta